Dönüş Yazısı (Afrika'nın Güneyinde 8 ay)

Cape Town'ın uluslararası ticari gemilerin demir bölgesinden görünümü - Kasım 2009

Kıta Afrikasının insana adaletsizliğin, aşağılık temeller üzerine kurulu mal paylaşımının, açlığın ve insanlık dışı yaşam koşullarının böylesine somut, böylesine acımasız bir görüntüsünü sunabileceğini sanırım tahayyül bile edemezdim. Güney Afrika kıtanın vitrini; bir süre sonra, Mozambik’i gördükten sonra, Tanzanya’yı gördükten sonra, Somali’ye müthiş güvenlik önlemleri arasında teğet geçip, ancak resmi uyarılarla elimize ulaşan öykülerini dinleyebildikten sonra, “Güney Afrika’yı geçiniz, orası bizim oralar gibi, konuşmaya değecek bir adaletsizlik yok” diyebiliyorsunuz.

Cape Town’ın ışıltılı görüntüsünün birazcık, birkaç sokakçık dışına çıkıp tenekeden yapılmış ev(!)lerde yaşayan siyahları gördükten sonra bile, bunu hiç utanıp sıkılmadan söyleyebiliyorsunuz. “Orası bizim oralar gibi”… Bizim oralar sanki refah içerisindeymiş gibi, ‘bizim oralar’ın paylaşım adaletsizliği anlamsızlaşabiliyor gözünüzde.

Bu çok tehlikeli.
Bu çok öfkeli, nereye koyacağınızı bilemediğiniz bir duygu.

Beira-Ocak 2010

Mozambik hakkında ne söyleyebilirim ki? Ya da Tanzanya hakkında? Oralarda geçirdiğim sekiz aydan sonra; Beira’da, Maputo’da, Tanga’da, Dar Es Salaam’da adım atmadığım sokak kalmadıktan sonra bile oralar hakkında ne söyleyebilirim? Hiçbir şey olmayan bir yere gittiğinizde tam olarak nutkunuz tutuluyor, hiçbir şey hakkında hiçbir şey söyleyemiyorsunuz.

Yerel halkın ülkelerinin refah düzeyi hakkında söyledikleri kalıyor aklınızda sadece. ‘Bu bölgeler,’ diyorlar, ‘Bizim ülkemizin en gelişmiş yerleri. Buralar baş şehirler. Buralar liman şehirleri. Buralarda hiç değilse ticaret var. Dolayısıyla iş var.’

Bir liman işçisi ayda 30-50 dolar arası para kazanıyor. Buralarda hiç değilse iş var(!)
‘Buralar en iyisi,’ diyorlar. Siz daha kötüsünü,Orta Afrika’yı tahayyül etmeye çalışıyorsunuz. Beceremiyorsunuz.

Afrika’da 8 ay geçirdikten sonra, tanrının bu kıtaya ve insanlarına yardım etmesini dileyemiyorsunuz artık. Sanki tüm bunlar başka bir evrenden gelmiş faili meçhul günahlarmış gibi kader hakkında zırvalayamıyorsunuz. Bunu yapmaya utanıyorsunuz. Çünkü suçu ve suçun failini bu kadar somut bir şekilde görebileceğiniz başka bir yer yok.

Suçlu tam karşınızda. Açlıktan ölmeyecek kadar para karşılığında çalıştırılan şu Afrikalı’nın tam arkasında. Orada duran ama ona asla temas etmeyen, onunla asla konuşmayan şu koca göbekli İngiliz. Geminin devasa ambarına kapağının kenarından bakan ama aşağıya asla inmeyen; bir süredir yaşadığı şu kıtada kaybedecek hiçbir şeyi, sevdiği hiç kimsesi, burada bulunması için hiçbir insani sebebi olmayan, gereğinden fazla da asla bulunmayan, geceleri para harcayıp gündüzleri çok daha fazlasını toplayan, yerel halkla aynı yerde yaşayıp onlarla aynı havayı solumamayı bir şekilde başaran şu yük sahibi Alman. Ellerini ovuşturup yanından geçen vasıfsız siyahlardan vebalıymış gibi kendini sakınan şu İspanyol. Şurdaki Portekizli. Şurdaki Amerikalı.

Şurdaki şunlar işte. Buraya ait olmayan şu sömürgeciler.

Beira'da çimento tahliyesinde görevli liman işçileri-Ocak 2010

Sonra yerel halka dersiniz ki…
Yerel halka hiçbir şey diyemezsiniz.
Beyaz derililerin tenezzül etmediği, dolayısıyla bütün gözlerin üzerinizde olduğu; bir şekilde bir bira parası bulanların içeriye girdiği ve bütün gece tek bir bira içip maçını izlediği bir barda, yerel halka dersiniz ki…
Hiçbir şey diyemezsiniz.
Çünkü o sırada Manchester United gol atmıştır. Tanzanyalılar delice sevinmektedir. Tanzanyalılar içeriye girmeye tenezzül etmeyen İngilizlerden daha çok sevinmektedir.
Hiçbir şey diyemezsiniz.
Çünkü o sırada Porto gol atmıştır. Mozambikliler delice sevinmektedir. Mozambikliler içeriye girmeye tenezzül etmeyen Portekizlilerden daha çok sevinmektedir.

Tanrı hiç kimseye yardım etmesin dersiniz sadece, çünkü bunu tanrı yapmadı. Bir gün insanlar kendilerine yardım etmeye karar versin, başka hiçbir şey diyemezsiniz.

Maputo -Kasım 2009

Yorumlar